2 Ocak 2009 Cuma



SEN GİDİNCE EFENDİM!..
Sevgili!Sen gitmiştin...Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi.Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda...Sen gitmiştin...Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi.Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda.
Sevgili!Nasıl iltica edelim sana ;huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!.Kemter karıncalar nice mümkün hâlini Süleyman'a arz?Güneş huzurunda mumların okunmazken esamesi,pervaneler bahsetsin mi varlıktan?Ve duyurabilsin mi sesini!?.Efendim, duyar mısın sesimizi?..
Sevgili!Sen aşk ikliminde sultan, Sen güzellik şahikasında dolunay, Sen vefa göğünde hilal.Biz bir bakışının dilencisi,biz dolunay tutkunları,biz bayramı gözleyen oruçlar.Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz.Sen imrenme, biz ayıplanma.Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar.Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı.Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz,kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa.Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim,düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver.İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?..
Sevgili!Sen gitmiştin...Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da.Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı.Sen gitmiştin...Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara;ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkûm edildi.Sen gitmiştin...Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda.Hasretinden akıllar yitirildi efendim,gönüller gölgelere düştü.Kucak kucağa güneşlerimiz söndü,dudak dudağa denizlerimiz kurudu.Ve sen gitmiştin efendim.
Sen gitmiştin...Seninle birlikte her şeylerimiz gitti.Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra;kanlarımız sahralar doldurdu.Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi,kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına...Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim,hiç kâr elde edemedik.Aldandık, hep aldandık.Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik.Dillerimiz dilim dilim edildi efendim.Bize sevmeyi unutturdular ilkin;sonra sevginin ne olduğunu...Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık.Vurgunlar yedik peş peşe efendim...Ve sen gitmiştin.
Sevgili!Sen gitmiştin...Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın.Hayırları söyleyip gitmiştin,biz ser işler olduk.Uzun uzun emellere kapıldık,kapılanıp kaldık umutların kapısında.Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen;böğrümüzde kaldı ellerimiz.Hanım idik halayık olduk;bey idik köle edildik.
Sen gitmiştin...Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler.Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar,dönüşlerinin ahengini kırdılar.Bölük bölük kadınlarımız,grup grup erlerimiz,demet demet çocuklarımız,kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini.Ve sen gitmiştin efendim...
Sevgili!Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği prizmada.Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;aşkın o aynanın cilası idi hani.Güzelliğin olmasa efendim,aşkı hiç bilmeyecekti cihan;aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı.Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına durmuştu efendim...Ve sen gitmiştin...
Sevgili!Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!..Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin.Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın.Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş,"Lâ" ile "Illa"yi i´câz ile sen dillendirmiştin.Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine.Artık düşmanlarımız dostlar arasında;dostumuz düşman içinde.Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda.Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk...Sana muhtacız!..Sana en fazla muhtacız.En fazla sana muhtacız.Uyandır bizi uykumuzdan...Gel ey sevgili!Bir gelişle gel, bir gülüşle gel.Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden..Sana muhtacız..Sana en fazla muhtacız...

1 Ocak 2009 Perşembe

BEN BÖYLE OLMAMALIYDIM…

Ben böyle olmamalıydım!
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma,
İçime bir ateş düşmeliydi,
Ayaklarımın feri kesilmeliydi,
Kendimden geçmeliydim sonra,
Adını sayıklamalıydım adımı unuttuğumda,
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni mahşere kadar saklamalıydım…
Ben böyle olmamalıydım!
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur,
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa,
Çalan her kapıya, “sensin” diye koşmalıydım…
Gece yıldızlarını serpince göğe, seni görmek için uyumalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan, ben hep sana yormalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin, sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama.
“Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” deyince bir ses, “selvi boylu yar” sen olmalıydın.
“Kömür gözlüm, ateşine düşeli” senin için söylenmiş söz olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım!
Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma, daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti, kem gözler çevrilince sana,
Ve vefasız eller uzanınca yakana,
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken, öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip, seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
“ALLAH”(cc) deyip, düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler,
Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana,
Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen
Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam

Dursun Ali Erzincanlı

GELSEYDİN

Gelseydin
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine’ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
‘Kardeşlerim’ deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla…
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O ‘Kutlu Doğum’ gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere’den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani’den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek…
Hz.Vahşi gibi…
Hani sen Hane-i Saadet’ten Mescid-i Nebevi’ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı’nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) …
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! …

Dursun Ali Erzincanlı

beklediğim vuslat


BEKLEDİĞİM VUSLAT

Bir hasret yangınındadır yüreğim
Yandıkça yanan bir ateşin ortasında,
Yapayalnız ben ve hislerim
Güneş batar,kararır geceler ufkumda
Çoğu zaman karartır duygularımı da.
Bir vuslatı beklerim
Yürek yangınımı söndürecek,
Aşkımı körükleyecek,
Alıp götürecek beni bu diyarlardan,
Taa O Sevgili’nin diyarına…

Ey yeşil Ravza’nın Goncagül’ü!
İçimde büyüttüğüm sevdam sanadır.
Beklediğim senin vuslatın,
Yanan senin aşkındır.
Bir yer var çok uzaklarda,
Adını diyar-ı hasret koyduğum.
En sevgili!Senin yurdun
Vuslat şehri bildiğim Medine’ye
Giden sevdalılarla selamlarımı gönderdim
Ve: “Çağır” dedim Sevgili’ye
“Beni de çağır yanına”
Şimdi bekliyorum gözlerim ufukta
Yürek yangınımı söndürecek,
Aşkımı körükleyecek,
Alıp götürecek beni bu diyarlardan,
Taa O Sevgili’nin yurdu
Diyar-ı hasrete!
Bir vuslatı bekliyorum.
LALEZAR